Paylaşım Yap
Tüm Reklamları Kapat

Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?

Neden "Işık" Denince Sadece Gözümüzle Görebildiğimiz Renkleri Düşünüyoruz?

Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?
18 dakika
34,618
Evrim Ağacı Akademi: Özel Görelilik Teorisi & Işık Hızı Yazı Dizisi

Bu yazı, Özel Görelilik Teorisi & Işık Hızı yazı dizisinin 6. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Özel Görelilik Teorisi Nedir? Einstein, Işık Hızının Doğasını Açıklamayı Çalışırken Evreni Nasıl Çözdü?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
Tüm Reklamları Kapat

Işık, görünür olsun veya olmasın, herhangi bir dalgaboyunda yayılan elektromanyetik radyasyondur. Bu bağlamda radyasyon (ışıma), enerjinin yayılım ve taşınması anlamına gelen bir terimdir. Elektromanyetik radyasyon da elektromanyetik dalgaların; boşlukta ışık hızıyla, diğer ortamlarda ise ışık hızından düşük hızlarla hareketiyle oluşur.

Halk arasında "ışık" dendiğinde genellikle "görünür ışık" kastedilir. Genellikle 400-700 nanometre dalgaboyu (veya 750-420 terahertz frekans) arasında kabul edilen görünür ışık, elektromanyetik spektrumun daracık bir bölgesidir ve fiziksel anlamda "ışık" kavramının çok küçük bir kısmını oluşturur (yaklaşık %0.0035).

Işığın temel özellikleri şunlardır:

Tüm Reklamları Kapat

  • Şiddet,
  • Yayılım yönü,
  • Frekans (veya dalgaboyu) spektrumu
  • Polarizasyon

Işığın hızı vakumda her zaman 299.792.458 m/s'dir ve bu sayı, doğanın temel sabitlerinden biridir.

Bütün elektromanyetik dalgalar, kütlesiz temel parçacıklardan olan fotonlar aracılığıyla yayılır. Fotonlar, elektromanyetik alan kuantumlarıdır (kuanta) ve hem dalga hem parçacık olarak analiz edilebilirler. Işığı ve ışığın özelliklerini araştıran bilim dalına optik adı verilir.

Dünya'nın ana doğal ışık kaynağı Güneş'tir. Ancak tarihsel olarak ateş de insanlar için önemli bir ışık kaynağı olmuştur. Elektriğin keşfi ve elektronik sistemlerin icadıyla, elektrik ışıklandırma teknolojileri ateşin (ve kimi durumda Güneş'in) yerini almıştır.

Elektromanyetik Spektrum Nedir?

Fiziksel anlamıyla ışığı anlamak için, elektromanyetik spektrumun tamamı düşünülmelidir. Bu spektrumu (veya tayfı) dalga boyu ve enerji parametrelerine göre sürekli değişim gösteren bir yelpaze olarak düşünebiliriz.

Tüm Reklamları Kapat

Elektromanyetik spektrum en büyük dalga boylu ve en düşük enerjilere sahip radyo dalgalarından, en küçük dalga boyu ve en yüksek enerjilere sahip gama ışınlarına kadar hepsini kapsar. Radyo dalgaları, mikrodalga, kızılötesi, morötesi, X-ışınları, gama ışınları bu spektruma aittir. Kızılötesi ve morötesi bölgelerin arasında da görünür bölge, diğer bir deyişle "ışık" kelimesinin akıllara ilk gelen anlamı yer almaktadır.

Elektromanyetik spektrum
Elektromanyetik spektrum

İnsan gözünün görebildiği ve görme duyusunun sorumlusu olan bu görünür bölge, 400-700 nm arası ışığın çeşitli dalga boylarına sahiptir - ki bunlar da renklerdir. Doğada görebildiğimiz bütün renk tonları bu değer aralığına düşmektedir. Prizmaya tutulan bir beyaz ışıkla veya doğal yolla oluşan bir gök kuşağı ile; elektromanyetik spektrumun bir iç spektrumu olan görünür bölge spektrumunun tamamı gözlenebilmektedir.

Prizma ve beyaz ışık. Beyaz ışık görünür bölgenin tüm dalga boylarını barındırıyor ve farklı dalga boyları, yüzey geometrisi ve geliş açısından ötürü farklı kırılmalara uğruyor.
Prizma ve beyaz ışık. Beyaz ışık görünür bölgenin tüm dalga boylarını barındırıyor ve farklı dalga boyları, yüzey geometrisi ve geliş açısından ötürü farklı kırılmalara uğruyor.

Bütün elektromanyetik dalgalar gibi görünür ışık da, bir elektrik alan ve bir manyetik alan bileşenine sahiptir. Aşağıdaki şekilde polarize, düzgün bir elektromanyetik dalga şeması görülmektedir.

Elektromanyetik dalga ve bileşenleri.
Elektromanyetik dalga ve bileşenleri.

Işık Yük Taşır mı?

Şimdi görünür ışık da yukarıdaki formda olduğuna göre akıllara bazı temel sorular gelebilir: "Işıktan neden elektrik yükü alamıyoruz?" veya "Mıknatıslar neden ışıktan etkilenmiyor?" gibi...

Evrim Ağacı'ndan Mesaj

Öncelikle ışık, salınan bir elektrik ve manyetik alan olduğu için hem elektriksel hem de manyetiktir. Ancak kendisi bir yük taşımaz. Bu nedenle elektron gibi yüklü parçacıklarla elektriksel etkileşime girmez. Elektron ise, ışığın salınım yapan elektrik alan bileşeni ile bir titreşim yaparak etkileşir; olduğu yerde ileri-geri hareketi gibi düşünülebilir ve toplam bir yer değiştirme yapmaz. Mıknatısa gelince; elektrik ve manyetik alan kavramları arasındaki en büyük fark, elektrik yük vardır ancak manyetik yük (manyetik monopol) yoktur. Bu nedenle eğer bir manyetik yük olabilseydi ışık ile etkileştiğinde davranışına bakabilirdik (elektron gibi de davranabilirdi). Ancak olmadığından, bilemiyoruz.

Işık Dalga mı, Parçacık mı?

Thomas Young, ışığın doğasını anlamak için bugün Çift Yarık Deneyi adıyla bilinen bir deneyi gerçekleştirdi. Deney düzeneği şu şekildeydi:

Özetle, ışık gelen pencerenin önüne ışığı geçirmeyen ve üzerinde nokta büyüklüğünde bir delik olan bir perde yerleştirdi. Sonra bu perdenin önüne üzerinde birbirine çok yakın olan iki nokta (yarık) açılmış başka bir perde koydu. İkinci perdeden oldukça uzakta olan duvara bakarak oluşan örüntüyü gözlemledi. Eğer ışık parçacıklardan oluşuyorsa duvarda gözlemleyeceği şey "iki küçük ışık noktası" olmalıydı, ancak eğer ışık bir dalga ise duvarda "girişim örüntüsü" adı verilen bir şekil görmeliydi.

Young, deneyi yaptığı zaman, duvarda bir girişim görüntüsü elde etti ve ışığın dalga olduğu fikri bilimde geçerlilik kazanmaya başladı. İskoç fizikçi James Clerk Maxwell, dört basit denklem ile Faraday’ın ışığın bir elektromanyetik dalga olduğu öngörüsünü ispat etmişti; çünkü elektromanyetik dalgalar ışık ile aynı hızda yayılıyordu. Bu keşifle beraber bilim insanları ışığın dalga yapılı olduğuna emin oldular. Ta ki 20.yüzyılın başlarına gelene kadar...

20. yüzyılda çok ısınan cisimlerin ışıma yaptığı biliniyordu, çok yüksek ısılarda cisimler kırmızı, sarı, mavi ışık yayar. Işığı tamamen soğuran yani hiç yansıtmayan, tamamen siyah, bir cisim bu olguyu incelemek için en iyi örnektir. Bu nedenle bu duruma Kara Cisim Işıması adı verildi. Işığın dalga yapısına dayanan Rayleigh-Jean Yasası bu olguyu açıklamaya çalışırken "mor ötesi felaket" denen bir problem ortaya çıkartıyordu. Matematiksel olarak yasa şu şekildeydi:

u(ν,T)=8⋅π⋅ν2kT\Large u(\nu,T)=\frac{8\cdot \pi \cdot \nu^2}{kT}

Tüm Reklamları Kapat

Bu yasa büyük dalga boylarında deney ile uyumlu sonuçlar veriyordu. Fakat dalga boyunu düşürdükçe bu yasa gözleneni açıklamakta tamamen başarısız oluyordu çünkü bu yasaya göre dalga boyu azaldıkça enerji yoğunluğu da sonsuza doğru gidiyor olmalıydı ancak deneyler böyle olmadığını gösteriyordu.

Max Planck, "mor ötesi felaket" sorununu çözmek için, ışığın ancak belirli enerji paketçikleri (kuanta) halinde yayılıp soğurulabileceğini varsaydı. Ancak ışığın böyle bir yapıda olduğuna dair ortada hiçbir deney yoktu. Öyle ki Max Planck ortaya koyduğu yasanın geçiçi bir çözüm olduğunu düşünüyordu (ve hayatı boyunca da Kuantum Fiziğine hiçbir zaman inanmadı). Ancak Max Planck’ın ortaya koyduğu yasa deney sonuçlarıyla çok iyi örtüşüyordu. Bu denklemler Rayleyigh-Jean Yasası’ndan farklı olarak şöyle bir denklem ortaya koyuyordu:

u(ν,T)=8⋅π⋅ν2c3⋅hνehνkT−1\Large u(\nu,T)=\frac{8\cdot \pi \cdot \nu^2}{c^3}\cdot \frac{h\nu}{e^{\frac{h\nu}{kT}}-1}

Tüm Reklamları Kapat

Grafiksel olarak iki yasanın çizdiği tabloyu şu şekilde görebiliriz:

Planck’ın ortaya koyduğu yasa aynı zamanda enerji için şöyle bir denklem ortaya koyuyordu:

E=nhν\Large E=nh\nu

Burada:

Tüm Reklamları Kapat

Agora Bilim Pazarı
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)

Bedreddin: Hayatı ve Düşünceleri

Murat Küçük

“Adil bir dünyanın özlemini duyuyordum. O dünyada hepimize yer olmalıydı. Oysa iktidar savaşlarıyla birbirini boğazlayan orduların ayakları altındaydı insanlık. Yoksulların çaresizliğini düşündükçe bir şeyler yapmamız gerektiğini hissediyordum.”

Söz konusu Şeyh Bedreddin olunca yanıtları belki de her daim muğlak sorularla baş başa kalırız. Bir medrese âlimiyken neden tasavvuf yolunda menzil almıştır? Fikirlerinin Anadolu ve Balkanlar’da bu kadar etkili olabilmesinin nedeni nedir? Dinlerin eşitliğine dair düşüncelerinde Hıristiyan-Helen köklerinin etkisi var mıdır? İsyancılara atfedilen özel mülkiyet karşıtı fikirlerin ilham kaynağı gerçekten Şeyh Bedreddin midir? Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’le yolları nasıl kesişmiştir? İsyanı planlamış mıdır yoksa rüzgârın yönüne doğru mu yürümüştür sadece?

Murat Küçük zihninde bu sorularla altı yüzyıl önceye gidip söyleşiye davet ediyor Bedreddin’i. Daha yakından tanımak istiyor bu akılcı fıkıh âlimi, gönül gözü açık sufi ve isyankarların yoldaşı şeyhi… Tarihin karanlıklarında kalmış olayları hayali bir Bedreddin’le aydınlatma emeliyle akıl ve kalple dolu bir yolculuğa çıkarıyor bizleri.

Okuyucuya Not: Hayali söyleşiler, dünyayı değiştiren, onu anlamamızı sağlayan önemli isimlerle tanışmak veya onları yeniden keşfetmek isteyenlere keyifli bir okuma sağlamak amacıyla hazırlandı. Bu söyleşiler hayal ürünü olsa da biyografik gerçeklere dayanıyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori

Murat Özbank

2013 yılının Haziran ayında, Taksim Meydanı ve Gezi Parkı’nı dolduran çok dilli, çok dinli, çok ideolijili, çok kimlikli insan çoğulluğu arasında bir “ruh” dolaştı: özgürlük ve demokrasi ruhu. Bu ruh, Türkiye’de siyasal hayatı ve siyasal tahayyülü derinden etkileyebilecek gelişmelerin ve arayışların yolunu açtı. Peki nasıl doğmuş, nasıl büyümüştü bu ruh? Dile gelecek olsa hangi kavramlarla konuşur, nasıl bir kuramsal zemine yaslanırdı?

Gezi Ruhu ve Politik Teori bu sorulara yanıt arayan, öznellikle nesnelliği, bir siyaset gözlemcisinin kavramsal bakışıyla bir katılımcının heyecan, umut ve öfkesini harmanlayan, hem politik hem de teorik bir kitap. Bir yandan 2013 Haziran’ının o ateşli günleri üzerine yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor, bir yandan da Weber, Arendt, Schumpeter ve Habermas’ın siyasete dair teorileri ve kavramlarıyla tanıştırıyor bizi. Hem politikaya ve politik teoriye merak duyanlar için bir başlangıç sunuyor, hem de Gezi olaylarının demokratik siyasetin bugünü ve geleceği açısından anlamı üzerine düşünmek isteyenlere özgün, berrak ve samimi bir üslupla rehberlik ediyor.

Gezi Ruhu ve Politik Teori olayların gerçekliğini doğrudan sunan bir fotoğraf değil, çıplak gözle görülenlerin gerisindeki ruhu, “Gezi Ruhu”nu yansıtan bir portre çalışması. Tam da o ruhun içerdiği öznelerarası niteliğe uygun şekilde…

WEBER’DEN ARENDT’E GEZİ’DE POLİTİK GÜÇ VE ŞİDDET

ERDOĞAN’DAN SCHUMPETER’E GEZİ’DE DEMOKRASİ VE POLİTİK MEŞRUİYET

GEZİ’DEN HABERMAS’A DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI

İşgal Et-İtaatsizlik Üzerine Üç Tez

W. J. T. Mitchell, Bernard E. Harcourt, Michael Taussig

Occupy hareketinin bir başka örneği de 2013 yılında Gezi Parkı Direnişi’yle Türkiye’de yaşandı. Direnişle birlikte Türkiye’de birçok ezberin bozulduğuna şüphe yok. Peki, Tahrir Meydanı’yla Zuccotti Park’ın “işgal”inin ardından tüm dünyayı etkisi altına alan bu hareketin temeli neye dayanıyor, talebi ne?

İşgal Et, Orta Doğu’dan New York, Chicago, Londra, Berlin, Frankfurt, Quebec ve Hong Kong gibi şehirlere uzanan “kamusal alanı işgal etme” eylemlerinin dinamiklerini üç farklı açıdan ele alıyor.

Taussig’in, eylemcilerin işgal ettiği Zuccotti Park üzerine kendi gözlemlerini etnografyayla harmanlayarak yazdığı açılış makalesinin ardından Bernard E. Harcourt “sivil itaatsizlik” ile “siyasi itaatsizlik” arasındaki önemli farkı inceliyor. Occupy Wall Street eylemcilerinin “siyasi itaatsiz”ler olarak, yani siyasi söylemleri ve stratejileri reddederek yeni, radikal bir protesto biçimini nasıl hayata geçirdiklerini gözler önüne seriyor. Son olarak medya eleştirmeni ve kuramcısı W. J. T. Mitchell, Occupy imgelerinin kitle iletişim araçları ve sosyal medya aracılığıyla tüm dünyaya yayılmasını mercek altına alıp devrim anıtı olarak “boş alan”ın nasıl kullanıldığını irdeliyor.

“Belirli talepleri olmadığı için Occupy hareketinin ilkel ve dağınık olduğunu düşünüyorlar. Sanki eşitlik bir talep, üstelik bireyi de gerçekliği de yeniden tanımlayan hem ahlaki hem ekonomik bir talep değilmiş gibi.”

-Michael Taussig

“İktidarla uzlaşmayı, geleneksel siyasete uymayı, kurallara göre oynamayı en baştan reddeden Occupy yeni bir siyasi angajman, yeni bir siyaset biçimi yarattı. Geleneksel siyasetin kelime haznesine meydan okuyan, kullandığımız grameri muğlaklaştıran, siyasetin dilini bütün oyunbazlığıyla çarpıtan yeni bir angajman biçimiydi bu.”

-Bernard E. Harcourt

“Belki de ‘boş alan’ yalnızca devrimin değil… gelecek yeni bir demokrasi, yeni bir küresel düzen ihtimalinin de tek gerçek anıtıdır.”

-W. J. T. Mitchell

Marcel Duchamp ve İşin Reddi

Maurizio Lazzarato

Zamanı ve dünyayı yaşamanın bambaşka bir yolu olarak tembel eylem!

“Duchamp kapitalist toplumdaki vazife, rol ve ölçülere teslim olmayarak hem sanatsal hem de ücretli işi inatla reddetmiş, üstelik sanatın ve sanatçının tanımlarına meydan okumakla da yetinmemiştir.” Onun radikal eylemsizliği kapitalist toplumun üç sacayağına birden meydan okumasından ileri gelir: Mübadele, mülkiyet ve emek.

Maurizio Lazzarato, Marcel Duchamp’ın yerleşik iktidar ilişkilerini askıya almanın, politik kırılmayı mümkün kılan koşulları yaratmanın ve yeni bir öznelliğin inşasının başlangıç noktası olarak tanımladığı “işin reddi” ve “tembel eylem” kavramlarını, hem sosyoekonomik bir eleştiri hem de felsefi bir kategori olarak ele aldığı kitabında, henüz çözülememiş bir ihtilafa işaret ederek Duchamp üzerinden yeni bir kapı aralıyor: “Amaçlanan çalışmama özgürlüğü müdür yoksa çalışarak özgürlüğe kavuşmak mıdır?”

“İşin reddi” ve “tembel eylem” bir olanağa işaret eder ve “Olanak bir zerreciktir,” der Duchamp. Artık aynı şekilde görüp aynı şekilde duymadığımız bu olanağa erişmekse başka bir yaşam biçimine bağlıdır, “zerreciğin tembel sakinleri” gibi.

Marx Okumak

Slavoj Žižek , Frank Ruda ve Agon Hamza

Bu kitapta sunulan felsefi okuma, Marx ile Platon, Descartes ve Hegel arasında üretken olabilecek kısa devreler sunmak üzere şekilleniyor: Kapitalist mağarada Platoncu Marx, öznellik düşmanlarına öznelliği savunan Kartezyen Marx, emek temelinde özilişkisel bir olumsuzluk gören Hegelci Marx bir araya geliyor.

Günümüzün önemli Marksist düşünürlerinden Žižek, Ruda ve Hamza, cesur bir felsefi hamleyle Marx’ı yeni bir özgürleşme siyasetine zemin sunabilecek tarzda yeniden yorumluyorlar. Sonuçta, parçacık fiziğinden güncel siyasi eğilimlere uzanan bir turla kapitalizmin içinde bulunduğu krize farklı bir yaklaşım getiren muhayyel, yaratıcı ve deneysel bir okuma çıkıyor karşımıza.

“Çok yerinde bir zamanlamayla kaleme alınmış bu eserde yazarlar, alışılagelmiş şekilde Hegel eleştirisi üzerinden Marx’ı anlama yaklaşımını tersine çeviriyor, işe Marx’tan başlayıp sonra Hegel’e dönüyorlar. Önümüze yepyeni bir entelektüel ufuk açıyorlar.”

Kojin Karatani

“Marx Okumak bizi günümüzde Marx’ın kazandığı yeni önemi anlamaya çağırdığı kadar, felsefe ile Marx’ı buluşturmanın gücünü de ortaya koyuyor. Her sayfası felsefi bir Marksizmi nasıl tasavvur edilebileceğini ortaya koyan ilham verici fikirlerle dolu.”

Todd McGowan, Vermont Üniversitesi

Mümkün Ütopya: Yaşanabilir Bir Toplum İçin Stratejiler

Michael Albert

“Zihinler değişiyor. Rejimler çöküyor. Yeni yapılar doğuyor. Çalkantılı zamanlar, çalkantılı değişimler yaşanıyor. Yine de zaferin kaçınılmaz olduğunu söyleyemeyiz. Peşine düşülen hedeflere erişmek için insanlar acı ve öfkeden sıyrılıp harekete geçmeli, bölünmüşlükten beraberliğe ve mücadeleden zafere yürümeli. Anlık zaferlerin ötesinde yeni toplumsal ilişkiler biriktiren ve çeşitlendiren kazanım yörüngelerine ihtiyacımız var.”

“Yeni bir toplum yaratma yolunda aktivist bir ‘toplumsal değişim ekibi’ işe nereden başlayacağını, nihai hedefini ve başlangıç noktasından bitiş noktasına nasıl gideceğini bilmek zorundadır. Bu kitabın konusu işte tam olarak budur.”

Mümkün Ütopya yaşanılabilir bir toplum için yeni seçenekler, davranışlar ve sonuçlar doğuracak yeni uygulamalar üzerine bir çalışma. Michael Albert mevcut gerçekliğe dair kıyamet senaryolarının kurgulandığı günümüzde sabırlı, ağırbaşlı ve cüretkâr olmanın altını çizerek “İnsanların küçümsendiği bir sığınak yerine karşılıklı yardım için bir aracıya dönüşen hareketleri” nasıl yaratabileceğimize kılavuzluk edecek bir teori ortaya koyuyor. Bunu yaparken bizi bir arada tutan hükümet, ekonomi, akrabalık ve kültürün birbirleriyle, değişimle ve tarihle ilişkisini anlamaya ve bildiğimiz toplumsal hiyerarşileri yaratmadan işlevlerini nasıl yerine getirebileceklerini görmeye yardımcı oluyor.

Birbirimiz adına nasıl harekete geçebiliriz?

Harekete geçtiğimizde karşılıklı olarak nasıl fayda sağlarız?

Kendimizi nasıl örgütleriz?

Siyasal bağlantılarımız sebebiyle ne tür faydalar ve sorumluluklar ediniriz?

İnsanlar bir toplumsal harekete katıldıktan ve o hareketin tanımlanmış hedefleriyle aynı çizgiye geldikten sonra neden o hareketi terk ederler?

Mevcut kurumların kalıcılığını önden kabullenerek yalnızca kötü yanlarını iyileştirmekle mi yetineceğiz (yani reformist olacağız) yoksa mevcut kurumları ihtiyaç duyulan işlevlerini yeni yollarla karşılayan yeni kurumlarla mı değiştireceğiz (yani devrimci olacağız)?”

“Mümkün Ütopya adil bir dünya yaratabilecek dinamik bir hareket isteyen aktivistlerin yüzleştiği birçok soruyu yanıtlıyor.”

Bill Fletcher, Jr.

Rota

Politikada Yönümüzü Nasıl Bulacağız?

Bruno Latour

“Yaşayabileceğimiz bir toprağı nasıl bulacağız? […] Nereye gideceğimizi de, nasıl yaşayacağımızı da, kimlerle birlikte yaşayacağımızı da bilmiyoruz. Bir yer bulmak için ne yapmalıyız? Yönümüzü nasıl bulacağız?”

Toprak mefhumunun yapısı değişiyor, tüm aidiyetler dönüşüm sürecinde, herkes evrensel anlamda paylaşılabilir bir dünyanın, içinde yaşanabilir bir toprağın eksikliğiyle karşı karşıya ve yerküre direnmeye başladı; tarihte ilk defa insan toplumları, yer sisteminin insan eylemine verdiği tepkileri kavramak zorunda… Bruno Latour, Rota’da çizdiği bu manzaranın “belli bir tarihsel eğrinin sonu”na işaret ettiğini iddia ediyor ve bunu toplumsal sınıf mücadelesinin, bir jeo-toplumsal yer mücadelesine dönüşümü olarak yorumluyor.

Latour dünyanın karşılaştığı üç büyük sorunu bu dönüşüm temelinde değerlendirerek göç krizinin, iklim durumunun inkârının ve inanılmaz boyutlara ulaşan eşitsizliğin aslında tek bir olay olduğunu iddia ediyor. Artık Küresellik/Yerellik, Sağ/Sol, Batı hayranlığı/karşıtlığı üzerinden politika yapmanın geçersiz kaldığını, onun yerine “Modernleşmenin birbiriyle çelişkili kıldığı, aslında birbirini tamamlayan iki hareketi” gözetmemiz gerektiğini söylüyor: bir yandan toprağa bağlanmak, öte yandan dünyasallaşmak.

Devamını Göster
₺800.00
Kolektif Siyaset Seti (7 Kitap)
  • Dış Sitelerde Paylaş

  • EE: ışığın enerjisi,
  • nn: ışığı oluşturan kuantaların sayısı,
  • hh: Planck Sabiti
  • ν\nu: ışığın frekansı

Bu denklem her ne kadar ışığın doğasına dair o güne dek bilinen dalga yapısına aykırı bir sonuç çıkarsa da pek önemsenmedi. Ne var ki 1905 yılında Albert Einstein, Max Planck'ın Kara Cisim Işınımı Yasası’nı kullanarak Fotoelektrik Etki'yi açıklayabildi.

Fotoelektrik Etki, ince metal yüzeye tutulan ışığın metal yüzeyden elektronları sökmesine denir. Bu fenomende şiddeti arttırılan ışık beklenenin aksine her durumda elektron sökmüyordu. Bunun yanı sıra belli bir frekans değerinin altında ışık, şiddeti ne kadar fazla olursa olsun hiç elektron sökemiyordu. Einstein'a göre ışığın belli frekans altında hiç elektron sökememesi ışığı oluşturan enerji paketçiklerinin elektronu sökecek kadar enerjisi olmadığı içindi. Bu nedenle elektronları sökecek frekansta ışık yok ise, ışık şiddeti (paketçik sayısı) ne kadar artırılırsa artırılsın metalden elektron sökülemez. Einstein, bu keşfi ile 1921 yılında Nobel Ödülü aldı (herkes Genel Görelilik Teorisi'nden ödülü almasını bekliyordu ama Nobel Komisyonu bu kuramı "fazla teorik" bulmuştu). İlerleyen dönemlerde Compton Saçılması gibi olguların ışığın parçacıklı yapısı ile açıklanabildiği görülünce, ışığın parçacık yapısı olduğu genel bilim camiasında kabul gördü.

De Broglie, doktora tezinde dalga-parçacık doğasının sadece ışığın değil, maddenin de doğası olduğunu söyledi. Hatta elektronun dalga boyunu hesapladı (zira o zamanlar bilinen en küçük kütleli parçacıktı). Bu hipotez pek çok kez test edildi ve onaylandı. Ancak bunun ne anlama geldiği hala bir muamma. Örneğin Kuantum Fiziği’nin kurucularından Niels Bohr, kuantum dünyasında nesnelerin ne parçacık ne de dalga gibi ele alınması gerektiğini söyledi. Bazı deneyler yapıldığında dalga davranışı, başka deneyler yapıldığında ise parçacık davranışı gözlemlersiniz. Sonuç olarak ışığın ve maddenin doğası hala gizemini koruyor. Bunu çözmek ise Kuantum Fiziği'nin ne demek olduğunu daha iyi anlamaktan geçiyor.

Işık, Esir ve Görelilik

İlk zamanlarda, teleskoplarla bakılınca, Galileo'nun keşfettiği Jüpiter'in 4 ayının (Galileo Aylarının) Newton'un Kütleçekim Yasaları gereğince hareket etmedikleri, biraz daha farklı şekilde hareket ettikleri görüldü. Danimarkalı astronom Ole Rømer (MS 1644-1710) 1676 yılında bunun sebebini, ışığın anlık olarak bize ulaşmadığını ve ışığın sonlu bir hıza sahip olduğunu söyleyerek açıkladı. 

Bilim insanları ışığın dalga olduğunu kabul ettikten sonra bir ortam içerisinde yayılması gerektiğini düşündüler ve bu varsayımsal maddeye esir (ether) adını verdiler. Euler, bu madde için şöyle der:

Ses için hava ne ise ışık için esir odur.

Faraday, elektrik ve manyetik alanların olduğunu ve birbirini etkilediğini gösterdiği zaman esire ihtiyaç kalmadığını düşünmüştü. Fakat James Clerk Maxwell, elektromanyetizma yasalarını çözerken "ışık hızı"nı elde ettiğinde "Hangi gözlemci?" sorusunu akla getirmişti ve Maxwell'in kendisi de dahil bilim insanları bu soruya "esire göre" cevabını vermişlerdi.

Maxwell, ayrıca Dünya'nın esire göre olan hızını nasıl ölçebileceğimizi de göstermişti: Dünya’nın dönme eksenine 450 açı yapan "bölücü" bir ayna konularak ışık ikiye bölünür. Bölünen ışıklardan biri Dünya’nın döndüğü eksene doğru, diğeri ise bu eksene dik bir şekilde yol alır. Her iki yola da bu aynalardan eşit uzaklıkta aynalar konur ve böylece her iki ışık belli bir süre boyunca iki ayna arasında çarptırılır. En sonunda iki ışığı bir araya getirdiğimizde elde edeceğimiz girişim örüntüsüyle Dünya’nın esire göre olan hızını hesaplayabiliriz.

Ancak Michelson ve Morley bu deneyi yaptığı zaman bir girişim örüntüsü elde etmediler: Işık, kaynağından bağımsız hareket ediyormuş gibi görünüyordu. Hendrik A. Lorentz esire göre hareket eden cisimlerin kısaldığına (daha sonra Lorentz Kısalması olarak bilinecekti) dair bir makale yazmıştı, bu da Michelson-Morley deneyinde ışığın aynı hızda hareket etmesini açıklıyordu. Bazı bilim insanları ise esirin Dünya ile beraber hareket ettiğini ve bu yüzden ışık huzmelerinin hızlarının aynı çıktığını düşündüler.

Albert Einstein, 1905'te yayınladığı On the Electrodynamics of Moving Bodies (Hareket Eden Nesnelerin Elektrodinamiği Üzerine) başlıklı makalesinde "esir" kavramına ihtiyaç olmadan her şeyin açıklanabileceğini gösterdi.

Einstein, bu kuramını (daha sonra Özel Görelilik Teorisi olarak bilinecekti) ortaya atmak için sadece iki postülat (varsayım) ele aldı:

Tüm Reklamları Kapat

  • Postülatlardan ilki her gözlemci için fizik yasalarının aynı olduğu idi, bu nedenle mutlak bir referans sistemi yoktu. Bunu daha iyi anlamak için belli bir yönde belli bir hızda yol alan başka birini hayal edin. Sizin gözlem çerçevenize göre siz durağansınızdır ve o kişi hareket eder. Ancak o kişinin gözlem çerçevesine göre o kişi durağandır fakat siz zıt yöne doğru aynı hızda yol alıyorsunuzdur. Her ikinizin de gözlem çerçevesi diğerininki kadar doğrudur çünkü “mutlak” bir gözlem çerçevesi yoktur. 
  • İkinci postülat ise ışık hızının boşluktaki değerinin her gözlemci için aynı olduğudur. Bu değer kabaca 299.792.458 m/s'dir.

Örneğin elinizde bir fener tuttuğunuzu düşünün ve fenerden çıkan ışığın hızını cc (ışık hızı) olarak ölçün. Diyelim ki bir arkadaşınız feneri tuttuğunuz yöne doğru vv (arkadaşınızın hızı) hızıyla koşsun. Günlük hayattan elde ettiğimiz tecrübelerimiz ve Galileocu Görelilik İlkesi'ne göre arkadaşınızın, fenerden çıkan ışığın hızı için c−vc-v demesi gerekir. Halbuki deneyler göstermiştir ki arkadaşınız fenerin hızını ölçmeye kalktığında yine cc olarak ölçer. Fizik yasalarının her gözlemci için aynı olduğunu ve ışık hızının her gözlemci için sabit olduğunu postülat olarak alan Özel Görelilik Teorisi'ne göre kütleli bir nesnenin ışık hızına çıkabilmesi sonsuz enerji ve sonsuz momentum gerektirir ki bu da kütleli bir nesne için ışık hızına çıkmayı imkansız yapar. Bunun yanı sıra nedenselliğin (İng: "causality") hız limiti de ışık hızıdır, yani bir olayın başka bir olayı etkileyebilmesi için olayların gerçekleşmesi için gereken minimum zaman iki olayın konumları arasında ışığın (boşluktaki hızıyla) yol alması için gereken zamandır.

Özel Görelilik Teorisi esire olan ihtiyacı ortadan kaldırmakla kalmayıp zamanın hareket eden gözlemci için daha yavaş aktığı ve kütlenin de bir tür enerji (cismin durağan enerjisi) olduğu gibi sonuçları da beraberinde getirdi. Bu kuramın öngörüleri pek çok kez test edildi ve hepsinden başarıyla geçti.

Işık Hızı ve Işığın Hızı

Aklınıza şöyle bir soru takılmış olabilir: “Işık hızı hava, su gibi ortamlarda yavaşlıyorsa bu ne demek oluyor?”

Bunun cevabına geçmeden önce, bu kesinlikle hız limitinin ortama göre (ortamdaki ışığın hızına göre) değiştiği anlamına gelmez. Böyle bir sorunun akla gelmesinin sebebi ışık hızının, ışık ile alakalı olduğu düşünülmesidir. Evrenin hız limiti olan ve her gözlemci için sabit olan ışık hızı, ışığın boşluktaki (vakum) hızıdır ve bunun dışında ışık ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Bunun yanı sıra aslında ışık, maddesel ortamda etkileşime girdiği için daha uzun yol kateder.

Tüm Reklamları Kapat

Bunu daha iyi anlamak için bir sokağın başından sonuna doğru gittiğinizi düşünün, bunun için sokağın başından sonuna kadar düz gitmeniz yeterlidir ancak yolun kapalı olduğunu hayal edin, bu sefer başka yollardan geçerek sokağın sonuna ulaşmanız gerekecek. İşte yolu kapatan engeller gibi ışığın madde ile etkileşmeside ışığın daha uzun sürede hedefine varmasına sebep olur. Görelilik’teki sabite "ışık hızı" denmesinin sebebi ışığın boşlukta bu hızla yol almasıdır. Ancak örneğin kuramsal olarak kabul edilen fakat deneysel olarak gözlemlenmemiş gravitonlar da kütlesiz olmaları sebebiyle ışık hızında giderler.

Işık Hızı ve Evrenin Genişlemesi

Evren ilk zamanlarında ışık hızından çok daha hızlı genişliyordu ancak bir süre sonra yavaşladı ve tekrar hızlanmaya başladı. Bu hızlanma halen devam ediyor ve bir gün evrenin yine ışık hızından hızlı genişlemeye başlayacağı düşünülüyor. İlk başta bunun Özel Görelilik’in ışık hızının evrenin limit hızı olması ilkesi ile çeliştiğini düşünebilirsiniz. Ancak burada herhangi bir çelişki yoktur çünkü Özel Görelilik Teorisi’ne göre hiçbir cisim "uzayda" ışık hızından daha hızlı gidemez. Burada uzayda kısmı çok önemlidir çünkü bu ilkenin sadece uzayda hareket eden cisimleri kapsadığını gösterir. Evrenin genişlemesinde ise genişleyen şey uzayın kendisidir ve bu genişleme için herhangi bir üst limit söz konusu değildir. Bu konuda daha fazla bilgi için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.

Neden Işık Hızı?

Evrenin hız limitinin ışık hızı olduğunu kabul ettik ama neden ışık hızı? Yani neden evrenimizdeki yasalar herhangi bir hızı değil de 299.792.458 m/s değeri üst limit olarak kabul ediliyor?

Bu soruya verilecek en kısa cevaplardan biri "Çünkü evren bu şekilde işliyor." olur; fakat bu pek doyurucu bir cevap olmaz. Başka bir cevap ise "Çünkü elektrik ve manyetik alanlar bu hızda değişen dalgalar yaratıyorlar." olabilir fakat bu seferde "Neden elektromanyetik dalgalar bu hızda yayılır?" sorusu ile karşı karşıya kalırız.

Tüm Reklamları Kapat

Bu soruya verilecebilecek en doyurucu cevabın "Çünkü ışık hızı uzay-zamandaki tek hızdır." olduğunu düşünüyoruz. Hiçbir nesnenin uzayda ışık hızını geçemeyeceğini söylemiştik ancak uzayın yanında zamanı da ele alırsak bütün nesneler ışık hızında hareket ederler. Bir nesnenin uzaydaki hızını, uzayda gittiği yolu koordinat zamanına bölerek buluruz:

dxdt=v\Large \frac{dx}{dt}=v

Ancak bir nesnenin uzay-zamandaki hızını ölçmek için ise uzay-zamanda gittiği yolu gerçek zamana (İng: "proper time") bölerek buluruz.

dxμdτ=vμ=c\Large \frac{dx^{\mu}}{d\tau}=v^{\mu}=c

Tüm Reklamları Kapat

Bu işlemi yaptığımızda nesnenin uzay-zamandaki hızını daima (kütleli olsun veya olmasın) ışık hızı olarak buluruz. Bu denklemi anlarsak neden hızlandıkça cisimler için zamanın daha yavaş geçtiğini anlayabiliriz. Çünkü cisim uzaydaki hızını arttırdıkça zamandaki hızı azalır (ki toplamda hızı, ışık hızı olabilsin) ve uzayda hiç hareket etmediği zaman ise zamanda ışık hızında yolculuk eder. Aynı zamanda, uzayda ışık hızında giden nesnelerin (mesela fotonlar) neden zamanda hareket etmediğini de daha iyi anlamış oluruz.

Işık ve Kuantum Elektrodinamiği (QED)

QED (Quantum Electrodynamics) veya Türkçe ismiyle KED (Kuantum Elektrodinamiği) ışık ve madde arasındaki ilişkiyi açıklayan kuantum alan kuramıdır. Bu kurama göre elektromanyetik etkileşimler foton alışverişi ile olur. Örneğin, iki elektrondan biri diğerine foton gönderir ve diğer elektron fotonu soğurduğu (absorb) zaman momentumu değişir ve diğer tarafa doğru gitmeye başlar, böylece ortaya "elektromanyetik kuvvet" dediğimiz şey ortaya çıkar.

QED'nin gösterdiği başka bir şeyse, zamanda geriye giden bir elektron ile zamanda ileriye giden bir pozitronun eş değer olmasıdır. Foton yüksüz olduğu için zamanda ileri giden bir foton ile zamanda geriye giden bir foton arasında fark yoktur (ki foton ışık hızında gitmesi dolayısıyla onun için zaman kavramı olmadığını da düşünürsek bunu daha iyi anlayabiliriz). Bu nedenle bir elektron diğer elektrona foton gönderip onun momentumunu değiştirdiği zaman, aslında diğer elektronun “geçmişe” foton gönderip öbür elektronun momentumunu değiştirdiğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak her iki elektronun da momentumu değişmiş olur.

Işık Hızını Aşmanın Yolları

Bu başlık altında pek çok insanın aklına gelen ışık hızını aşmak için geliştirdiği düşünce deneyleri yer alıyor. Ancak hepsinin de nerede hata yaptığı teker teker belirtiliyor.

Tüm Reklamları Kapat

1. Lazer ve Ay

Işık hızını evinizin arka bahçesinde bir lazer ile aşabilirsiniz. Elinize bir lazer alın ve aya doğru tutun. Lazerin noktasını ayın görünen yüzünün uç noktasından başka bir uç noktasına saniyenin 100’de 1’i bir zamanda getirirseniz (ki bunu elinizle yapmak hiçte zor değil) lazerin noktası ışık hızından çok daha hızlı hareket etmiş gibi görünür. Bunu daha iyi hayal etmek için ayın yüzeyinde lazerin noktasının olduğu yerde bir ışın cihazının olduğunu hayal edin. Dünya’daki kişi elindeki lazeri hareket ettirmeye başladığında sizin de ışın cihazınız lazer noktası ile aynı yönde ışın yollamaya başlasın. İlginç bir şekilde, lazer noktasının ışından çok daha önce o noktaya vardığını görürdünüz.

Buradaki hata lazer noktasını "hareket eden şey" gibi algılamamız. Halbuki hareket eden şeyler lazer cihazından çıkan fotonlardır. Bu fotonlar bir engele çarptıklarında orada nokta oluştururlar. Eğer cihazı başka yöne döndürürsek fotonlar o yöne doğru hareket edip oradaki bir engele çarparlar. Üstte yazdığımız deneyde de bu geçerlidir. Lazer noktasını ayın bir ucundan öbürüne götürdüğümüzde ayın bir ucuna foton göndermek yerine diğer ucuna göndererek orada nokta oluştururuz. Bu nedenle ışık hızının aşılması söz konusu değildir.

2. Sopa ve Ay

Bir önceki deneyi biraz daha değiştirelim. Bu sefer lazer cihazı yerine Ay’a kadar uzanan ve taşıyabileceğimiz ağırlıkta olan bir sopa hayal edelim. Dünya üzerinde sopayı tutalım ve sopanın diğer ucunda, Ay’da başka biri olsun. Sopayı ona doğru ittirerek ona mesaj iletebiliriz. Mesela "Evet" için ileri, "Hayır" için geri çekebiliriz. Hatta bunu daha da ileri götürerek ikili (binary) kod ile istediğimiz her türlü mesajı iletebiliriz. Bu anlamda mesajlarımızı Ay’daki kişi anlık olarak algılayacağı için ışıktan daha hızlı mesaj iletmiş oluruz.

Bu deneydeki düşünce hatası sopanın bir ucunu ittirdiğimiz zaman diğer ucununda anlık olarak ileri gideceğidir. Halbuki bu, ses hızında gerçekleşir. Bunun nedenini anlamak için sopayı ve elimizi atomlar bütünü gibi düşünün. Biz sopayı ittirmek için elimizi ileri götürdüğümüzde elimizdeki atomların elektronları sopanın atomlarındaki elektronlara çok yaklaştığı için sopanın ucundaki atomlar ileri gider. Bu atomlar sopanın diğer atomlarını, onlarda diğer atomları ittirerek en sonunda sopanın ucuna kadar ilerler. Bu nedenle ışık hızından hızlı bilgi iletmemiş oluruz.

Tüm Reklamları Kapat

3. Uzayda Dönen Nesne

Şimdi bir nesne hayal edin, uzayda kendi etrafında dönüyor. Bu nesneden çıkan iki boru şeklinde kol olduğunu hayal edelim. Klasik fizikten de bildiğimize göre dönen bir cismin çizgisel hızı, o cisim üzerinde aldığımız noktanın dönme merkezine uzaklığı ile doğru orantılıdır. O halde nesnenin kollarını öyle bir uzatalım ki kolların uçları ışık hızına ulaşsın. Teorik olarak, bu kolları daha da uzatırsak kolların ışık hızından daha hızlı dönmesi gerekir.

Bu argüman iki şekilde hatalıdır. İlk olarak cisim döndükçe açısal momentumu artar ve momentumu ışık hızı olacak şekilde arttırmamız için sonsuz enerji uygulamamız gerekir. İkinci olarak klasik fizikte bir cismi döndürdüğümüzde, o nesne üzerinde her noktanın açısal hızının aynı olduğunu varsayarız. Ancak yukarıdaki örnekte de verdiğim üzere, nesnenin herhangi bir yerine kuvvet uygulamamız nesnenin diğer yerlerine ses hızında iletilir. Bu nedenle dönen nesnenin kollarının uç kısımları ışık hızına veya daha hızlı bir hıza ulaşamaz.

Bu konularda daha fazla bilgi almak için buradaki yazımızı okuyabilirsiniz.

Sonuç

Sonuç olarak "insan türünün görebildiği ışık" olarak da adlandırılan görünür bölge, elektromanyetik spektrumun küçük bir bölümüdür. Bu sürekli spektrumdaki her bir elektromanyetik dalga, aynı zamanda bir elektromanyetik radyasyondur.

Son olarak bu yazıda ışığın dalga özelliğinden bahsedildiğini not düşerek, aşağıdaki videoyu izlemenizi tavsiye ediyoruz (Türkçe altyazıları açabilirsiniz):

Bu Makaleyi Alıntıla
Okundu Olarak İşaretle
Evrim Ağacı Akademi: Özel Görelilik Teorisi & Işık Hızı Yazı Dizisi

Bu yazı, Özel Görelilik Teorisi & Işık Hızı yazı dizisinin 6. yazısıdır. Bu yazı dizisini okumaya, serinin 1. yazısı olan "Özel Görelilik Teorisi Nedir? Einstein, Işık Hızının Doğasını Açıklamayı Çalışırken Evreni Nasıl Çözdü?" başlıklı makalemizden başlamanızı öneririz.

Yazı dizisi içindeki ilerleyişinizi kaydetmek için veya kayıt olun.

EA Akademi Hakkında Bilgi Al
56
0
  • Paylaş
  • Alıntıla
  • Alıntıları Göster
Paylaş
Sonra Oku
Notlarım
Yazdır / PDF Olarak Kaydet
Bize Ulaş
Yukarı Zıpla

İçeriklerimizin bilimsel gerçekleri doğru bir şekilde yansıtması için en üst düzey çabayı gösteriyoruz. Gözünüze doğru gelmeyen bir şey varsa, mümkünse güvenilir kaynaklarınızla birlikte bize ulaşın!

Bu içeriğimizle ilgili bir sorunuz mu var? Buraya tıklayarak sorabilirsiniz.

İçerikle İlgili Sorular
Soru & Cevap Platformuna Git
Bu İçerik Size Ne Hissettirdi?
  • Muhteşem! 14
  • Tebrikler! 7
  • Bilim Budur! 5
  • Merak Uyandırıcı! 3
  • Mmm... Çok sapyoseksüel! 2
  • İnanılmaz 1
  • Üzücü! 1
  • Grrr... *@$# 1
  • Güldürdü 0
  • Umut Verici! 0
  • İğrenç! 0
  • Korkutucu! 0
Sıkça Sorulan Sorular

Işık, görünür veya görünmez, herhangi bir dalgaboyunda yayılan elektromanyetik radyasyondur.

Elektromanyetik spektrum, dalga boyu ve enerji parametrelerine göre sürekli değişen bir yelpaze olarak tanımlanan radyo dalgalarından gama ışınlarına kadar uzanan dalgaların tümüdür.

Görünür ışık, insan gözünün algılayabildiği, elektromanyetik spektrumun 400-700 nm arası dalgaboylarından oluşan bölgesidir.

Işık, hem dalga hem de parçacık özellikleri gösteren elektromanyetik bir radyasyondur. Çift yarık deneyi, ışığın dalga yapısını gösterirken, fotoelektrik etki ışığın parçacık yapısını gösterir.

Hayır, ışık kendi başına bir yük taşımaz. Elektriksel veya manyetik olarak yüklü parçacıklarla etkileşime giremez.

Tüm Reklamları Kapat

Evrim Ağacı'na her ay sadece 1 kahve ısmarlayarak destek olmak ister misiniz?

Şu iki siteden birini kullanarak şimdi destek olabilirsiniz:

kreosus.com/evrimagaci | patreon.com/evrimagaci

Çıktı Bilgisi: Bu sayfa, Evrim Ağacı yazdırma aracı kullanılarak 18/05/2024 15:46:03 tarihinde oluşturulmuştur. Evrim Ağacı'ndaki içeriklerin tamamı, birden fazla editör tarafından, durmaksızın elden geçirilmekte, güncellenmekte ve geliştirilmektedir. Dolayısıyla bu çıktının alındığı tarihten sonra yapılan güncellemeleri görmek ve bu içeriğin en güncel halini okumak için lütfen şu adrese gidiniz: https://evrimagaci.org/s/12605

İçerik Kullanım İzinleri: Evrim Ağacı'ndaki yazılı içerikler orijinallerine hiçbir şekilde dokunulmadığı müddetçe izin alınmaksızın paylaşılabilir, kopyalanabilir, yapıştırılabilir, çoğaltılabilir, basılabilir, dağıtılabilir, yayılabilir, alıntılanabilir. Ancak bu içeriklerin hiçbiri izin alınmaksızın değiştirilemez ve değiştirilmiş halleri Evrim Ağacı'na aitmiş gibi sunulamaz. Benzer şekilde, içeriklerin hiçbiri, söz konusu içeriğin açıkça belirtilmiş yazarlarından ve Evrim Ağacı'ndan başkasına aitmiş gibi sunulamaz. Bu sayfa izin alınmaksızın düzenlenemez, Evrim Ağacı logosu, yazar/editör bilgileri ve içeriğin diğer kısımları izin alınmaksızın değiştirilemez veya kaldırılamaz.

Keşfet
Akış
İçerikler
Gündem
Türleşme
Kurbağa
Acı
Hız
Organ
Endokrin Sistemi Hastalıkları
Doğa Yasaları
Fizyoloji
Factchecking
Geometri
Yayılım
Konuşma
Sağlık Bakanlığı
Lazer
Yapay
Kalp
Goril
Diş Sorunları
Dalga Boyu
Sanat
Nörobiyoloji
Yeni Koronavirüs
Dinozor
Hekim
Malzeme
Aklımdan Geçen
Komünite Seç
Aklımdan Geçen
Fark Ettim ki...
Bugün Öğrendim ki...
İşe Yarar İpucu
Bilim Haberleri
Hikaye Fikri
Video Konu Önerisi
Başlık
Gündem
Bugün bilimseverlerle ne paylaşmak istersin?
Bağlantı
Kurallar
Komünite Kuralları
Bu komünite, aklınızdan geçen düşünceleri Evrim Ağacı ailesiyle paylaşabilmeniz içindir. Yapacağınız paylaşımlar Evrim Ağacı'nın kurallarına tabidir. Ayrıca bu komünitenin ek kurallarına da uymanız gerekmektedir.
1
Bilim kimliğinizi önceleyin.
Evrim Ağacı bir bilim platformudur. Dolayısıyla aklınızdan geçen her şeyden ziyade, bilim veya yaşamla ilgili olabilecek düşüncelerinizle ilgileniyoruz.
2
Propaganda ve baskı amaçlı kullanmayın.
Herkesin aklından her şey geçebilir; fakat bu platformun amacı, insanların belli ideolojiler için propaganda yapmaları veya başkaları üzerinde baskı kurma amacıyla geliştirilmemiştir. Paylaştığınız fikirlerin değer kattığından emin olun.
3
Gerilim yaratmayın.
Gerilim, tersleme, tahrik, taciz, alay, dedikodu, trollük, vurdumduymazlık, duyarsızlık, ırkçılık, bağnazlık, nefret söylemi, azınlıklara saldırı, fanatizm, holiganlık, sloganlar yasaktır.
4
Değer katın; hassas konulardan ve öznel yoruma açık alanlardan uzak durun.
Bu komünitenin amacı okurlara hayatla ilgili keyifli farkındalıklar yaşatabilmektir. Din, politika, spor, aktüel konular gibi anlık tepkilere neden olabilecek konulardaki tespitlerden kaçının. Ayrıca aklınızdan geçenlerin Türkiye’deki bilim komünitesine değer katması beklenmektedir.
5
Cevap hakkı doğurmayın.
Bu platformda cevap veya yorum sistemi bulunmamaktadır. Dolayısıyla aklınızdan geçenlerin, tespit edilebilir kişilere cevap hakkı doğurmadığından emin olun.
Ekle
Soru Sor
Sosyal
Yeniler
Daha Fazla İçerik Göster
Popüler Yazılar
30 gün
90 gün
1 yıl
Evrim Ağacı'na Destek Ol

Evrim Ağacı'nın %100 okur destekli bir bilim platformu olduğunu biliyor muydunuz? Evrim Ağacı'nın maddi destekçileri arasına katılarak Türkiye'de bilimin yayılmasına güç katın.

Evrim Ağacı'nı Takip Et!
Yazı Geçmişi
Okuma Geçmişi
Notlarım
İlerleme Durumunu Güncelle
Okudum
Sonra Oku
Not Ekle
Kaldığım Yeri İşaretle
Göz Attım

Evrim Ağacı tarafından otomatik olarak takip edilen işlemleri istediğin zaman durdurabilirsin.
[Site ayalarına git...]

Filtrele
Listele
Bu yazıdaki hareketlerin
Devamını Göster
Filtrele
Listele
Tüm Okuma Geçmişin
Devamını Göster
0/10000
Bu Makaleyi Alıntıla
Evrim Ağacı Formatı
APA7
MLA9
Chicago
E. Özmeral, et al. Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?. (1 Aralık 2022). Alındığı Tarih: 18 Mayıs 2024. Alındığı Yer: https://evrimagaci.org/s/12605
Özmeral, E., Bakırcı, Ç. M., Haliki, . (2022, December 01). Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?. Evrim Ağacı. Retrieved May 18, 2024. from https://evrimagaci.org/s/12605
E. Özmeral, et al. “Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, 01 Dec. 2022, https://evrimagaci.org/s/12605.
Özmeral, Ege. Bakırcı, Çağrı Mert. Haliki, . “Işığa Dair Temel Bilgiler: Işık Nedir? Işık Hızı Nereden Gelir?.” Edited by Çağrı Mert Bakırcı. Evrim Ağacı, December 01, 2022. https://evrimagaci.org/s/12605.
ve seni takip ediyor

Göster

Şifremi unuttum Üyelik Aktivasyonu

Göster

Şifrenizi mi unuttunuz? Lütfen e-posta adresinizi giriniz. E-posta adresinize şifrenizi sıfırlamak için bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Eğer aktivasyon kodunu almadıysanız lütfen e-posta adresinizi giriniz. Üyeliğinizi aktive etmek için e-posta adresinize bir bağlantı gönderilecektir.

Geri dön

Close